İnsansı robotlar; kameralar, mikrofonlar, derinlik sensörleri ve sürekli veri toplayan gelişmiş yapay zekâ yazılımlarıyla donatılmış durumda. İnsan şeklinde tasarlanmaları ise en büyük tuzaklardan biri. Uzmanlara göre kullanıcılar, robotları bir cihazdan çok “yardımcı” gibi gördüğü için mahremiyet sınırlarını fark etmeden gevşetiyor.
Toplanan veriler arasında şunlar bulunabiliyor:
Ev içi konuşmalar
Yüz tanıma kayıtları
Günlük rutinler
Çocukların ses ve görüntüleri
Evin detaylı iç planı
Bu bilgiler sürekli olarak internet üzerinden şirket sunucularına aktarılıyor. Sunucuların hacklenmesi durumunda, bir ailenin en özel anları bile suç örgütlerinin eline geçebiliyor.
Uzmanlara göre, robotların çıkardığı ev haritaları bile başlı başına bir güvenlik açığı. Bir siber saldırı sonrası:
Evin giriş-çıkış noktaları
Güçlü/zayıf güvenlik bölgeleri
Günlük hareket döngüsü
gibi bilgiler kötü niyetli kişilerin eline geçebilir. Bu da robotların bir anda “istihbarat cihazına dönüşmesi” anlamına geliyor.
Yapay zekâ sistemi, dış müdahalelerle yönlendirildiğinde sonuçlar daha da ürkütücü hâle geliyor.
Robotların kaydettiği konuşmalar, ileride bir hukuki süreçte veya ticari anlaşmazlıkta aleyhinize kullanılabilir. Kısacası evinizdeki robot, farkında olmadan sizin hakkınızda delil topluyor olabilir.
YZ algoritmalarının manipüle edilmesi halinde şu riskler ortaya çıkabilir:
Ev sakinlerine yanlış veya tehlikeli talimatlar vermesi
Çocukları hatalı yönlendirmesi
Evin düzenini bozacak davranışlar geliştirmesi
Sahte güvenlik uyarıları üretmesi
Uzmanlar, özellikle çocuklu ailelerin bu riski ciddiye alması gerektiğini vurguluyor.
Güvenlik çevreleri, evine insansı robot alan herkesi şu kritik soruya çağırıyor:
“Bu robot gerçekten bir yardımcı mı, yoksa yapay zekâ kılığına girmiş bir gözetleme cihazı mı?”
Teknoloji hızla gelişirken, mahremiyetin geri dönüşü olmayan bir yola girdiği konusunda uyarılar artıyor.
[youtube-video]https://www.youtube.com/watch?v=wOCSz7HNpTk[/youtube-video]
Şehrin en yoğun arterlerinden olan Recep Tayyip Erdoğan Bulvarı’nda dönüşüm hızlı şekilde devam ediyor. Mevcutta 2 gidiş – 2 geliş toplam 4 şerit olan bulvar, proje kapsamında 3 gidiş – 3 geliş olmak üzere toplam 6 şeride çıkarılıyor. Yoğun saatlerde 13 dakikanın üzerine çıkan geçiş süresinin, düzenlemelerin tamamlanmasıyla 9 dakikanın altına düşmesi hedefleniyor.
Kesintisiz trafik akışı için köprülü kavşak ve battı-çıktı yapıları inşa ediliyor. AFAD Kavşağı’nda fore kazık, temel ve perde duvar imalatları tamamlandı. Ekipler şu anda köprünün üst kısmını oluşturacak prekast kirişlerin montajını yapıyor. Bu gelişme kavşağın açılışa yaklaştığını gösteriyor.
Benzinlik Kavşağı’nda altyapı ve üstyapı imalatları devam ediyor. Recep Tayyip Erdoğan Kavşağı’nda ise köprülü kavşak ve battı-çıktı çalışmaları aralıksız sürüyor. Bu iki noktadaki düzenlemeler tamamlandığında sinyalizasyon ihtiyacı büyük ölçüde ortadan kalkacak ve trafik kesintisiz akacak.

Çalışmaları yerinde takip eden Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Halit Doğan, şehir trafiğine kalıcı çözüm üretmeyi amaçladıklarını belirtti. Vatandaşların süreç boyunca gösterdiği sabra teşekkür eden Doğan, “Bu şehri birlikte dönüştürüyoruz, iyi ki varsınız” dedi. Projenin hedeflenen bitiş tarihi 31 Aralık olarak açıklandı.
Modern şehirlerde yükselen apartman yaşamı, kalabalık ama bir o kadar da izole bir hayatı beraberinde getirirken komşuluk ilişkilerinde büyük bir çözülme yaşanıyor.
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, Türkiye genelinde yapılan geniş çaplı bir araştırmanın çarpıcı sonuçlarını paylaştı:
Katılımcıların yüzde 63,3’ü komşuluk ilişkilerinin zayıfladığını, yüzde 31,2’si ise tamamen bittiğini düşünüyor.
Prof. Dr. Süleymanlı’ya göre kentleşme, yüksek katlı binalar ve bireysel yaşam alışkanlıkları komşuluğu giderek daha yüzeysel bir ilişkiye dönüştürüyor.
Sosyolojik açıdan komşuluğun; güven, yardımlaşma, karşılıklı sorumluluk ve duygusal destek gibi temel unsurlara dayandığını hatırlatan Süleymanlı, komşuluk kavramının coğrafi yakınlığın ötesinde psikolojik ve kültürel bağlar içerdiğine dikkat çekti.
Süleymanlı, geleneksel toplumlarda komşuluğun güçlü bir sosyal ağ oluşturduğunu belirterek şöyle konuştu:
"Eskiden insanlar komşularıyla sürekli temas hâlindeydi; güvenlikten psikolojik desteğe kadar pek çok alanda birbirlerine dayanırlardı."
Bugün ise yüksek bina yaşamı ve bireyselleşmenin etkisiyle bu ilişkiler büyük ölçüde zayıflamış durumda.
Sadece apartman komşulukları değil, esnaf ilişkileri de dönüşüyor.
Mahalle esnafının kurduğu yakın bağların yerini AVM kültürü ve hızlı tüketim ilişkileri aldı.
Prof. Dr. Süleymanlı’ya göre günümüzde esnaf komşuluğu daha “işlevsel ve yüzeysel” bir karakter taşıyor.
Şehirleşme ile fiziksel mesafenin artması, bireyselleşme ile kişisel alan algısının büyümesi, komşular arasındaki temasın azalmasına yol açtı.
Gürültü, mahremiyet beklentisi ve site yaşamı gibi modern unsurlar, ilişkileri hem mesafeli hem kırılgan hâle getiriyor.
Süleymanlı’ya göre apartman yaşamında gündelik iletişim büyük ölçüde kopmuş durumda:
Komşuya sadece ihtiyaç anında başvuruluyor.
Sitenin ortak alanları bile ilişkileri derinleştirmeye yetmiyor.
Dijitalleşme, fiziksel teması azaltarak komşuluğu daha geçici ve mesafeli hâle getiriyor.
Modern hayat, komşular arası dayanışma kültüründe belirgin bir aşınma yaratmış durumda. Yardımlaşma eskiye göre çok daha sınırlı; metropollerde bu ilişki statü ve görünürlük etrafında şekillenebiliyor.
Günümüzde mahremiyet algısının güçlenmesi, ani ziyaretlerin neredeyse tamamen kaybolmasına neden oldu.
Eskiden doğal sayılan “çay demledik, gelin” kültürü yerini planlı, mesafeli ilişkilere bıraktı.
Dijital platformlar bilgi paylaşımını kolaylaştırsa da, bazen yanlış anlaşılmalar gerginliklere yol açabiliyor.
Süleymanlı’ya göre sanal komşuluklar, geleneksel ilişkilerin sıcaklığını yansıtmakta yetersiz.
Her şeye rağmen özellikle mahalle kültürünün sürdüğü bölgelerde komşuluk ilişkileri canlılığını koruyor.
Küçük apartmanlarda yardımlaşma ve güven duygusu hâlâ güçlü.
Prof. Dr. Süleymanlı, özellikle yalnız yaşayan yaşlılar ve çocuklu aileler için komşuluk bağlarının kritik önemde olduğunu vurguladı:
“Sosyal izolasyonun arttığı günümüzde, komşuluk yalnızlıkla baş etmek için güçlü bir dayanaktır. Basit bir selam bile ilişkiyi güçlendiren önemli bir adımdır.”
Türkiye’de doğurganlık hızı 2014’ten bu yana kesintisiz düşüş gösteriyor. TÜİK’in son verileri, ülke genelindeki hanelerin yarısında artık çocuk bulunmadığını ortaya koyuyor. Kurumun nüfus projeksiyonlarına göre, önümüzdeki 5 yıl içinde ilkokul çağındaki çocuk sayısı 900 bin kişi azalacak. Bu düşüş, genç nüfus yapısının hızla daraldığına işaret ediyor.
Tek kişilik hane oranı 2016’da yüzde 14,9 iken, bugün yüzde 20’ye yükselmiş durumda.
İller bazında en dikkat çekici tablo Gümüşhane’de görülüyor; kentte tek kişilik hane oranı yüzde 31,7 ile Türkiye’nin en yüksek oranı.
Bu kategorinin en düşük olduğu il ise yüzde 11,1 ile Batman.
Projeksiyonlar, Türkiye’nin hızla yaşlanan bir nüfus yapısına doğru ilerlediğini gösteriyor. 2040 itibarıyla yaşlı nüfus oranının genel nüfus içinde yüzde 16’nın üzerine çıkacağı tahmin ediliyor. Bu tablo, hem sosyal politika hem de ekonomik yapıda ciddi değişiklikleri beraberinde getirecek.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, nüfus düşüşünün acil adımlar gerektiren stratejik bir konu olduğunu vurguladı.
Bakan Göktaş şöyle konuştu:
“Nüfus konusu ülkemizin beka meselesidir. Doğurganlık hızındaki düşüş yalnızca ekonomik verilere indirgenemez. Dünyadaki tüm ülkeler bu konuda tedbirler alıyor. Tek çocuk politikası uygulayan ülkeler bile aileyi güçlendirmek için yeni programlar başlatıyor. Aileyi küresel ölçekte stratejik bir unsur hâline getirmek zorundayız.”
Avrupa Komisyonu, Dijital Piyasalar Yasası (DMA) kapsamında büyük çevrimiçi platformların arama sonuçlarında ve içerik sıralamalarında nasıl bir görünürlük sağladığını inceleyen yeni bir süreci resmen başlattı.
Bu adım, AB’nin uzun süredir eleştirilen “platformların içerikleri nasıl öne çıkardığı” sorununa daha kapsamlı bir çerçeve getirme arayışını güçlendiriyor.
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Competition & Regulation in Network Industries dergisi Yardımcı Editörü Doç. Dr. Emin Köksal, Komisyon’un bu hamlesinin Türkiye açısından da önemli sinyaller taşıdığını söylüyor.
Türkiye’de de son dönemde dijital platformların haber görünürlüğü ve içerik sıralamasıyla ilgili tartışmaların arttığını hatırlatan Köksal, Avrupa’daki incelemenin Türkiye'deki gündemle doğrudan bağlantılı olduğunu belirtti.
Köksal’a göre arama sonuçlarında hangi içeriğin nasıl öne çıkarıldığı artık yalnızca teknik bir konu değil;
“Bu mesele, rekabetin, medya çeşitliliğinin ve kullanıcıların bilgiye erişim hakkının tam merkezinde yer alıyor.”
Köksal, Google gibi dev platformların pek çok sektörde fiili altyapı sağlayıcıya dönüştüğünü belirterek şu değerlendirmeyi yaptı:
“Kullanıcı bir ürün, haber veya hizmet aradığında ilk temas noktası bu platformlar oluyor. Eğer görünürlük kuralları şeffaf değilse, küçük ve yenilikçi oyuncular rekabet gücünü kaybediyor. Aynı zamanda kullanıcıların farklı bilgi kaynaklarına erişimi de fiilen daralıyor.”
Köksal, Avrupa Komisyonu’nun DMA ile “önce kuralı koy, sonra ihlali anında cezalandır” yaklaşımını benimsediğini hatırlatarak, yeni soruşturmanın bu yaklaşımın somut bir göstergesi olduğunu dile getirdi.
“Bu süreç, DMA’nın yalnızca kâğıt üzerinde bir metin olmadığını, Komisyon’un ihlal şüphesi olduğunda hızlı hareket edeceğini açık biçimde gösteriyor.”
Türkiye’de DMA benzeri bir dijital rekabet düzenlemesinin uzun süredir gündemde olduğunu hatırlatan Köksal, mevcut araçların dijital platformların hızına yanıt vermekte yetersiz kaldığını vurguladı.
“Rekabet Kurumu’nun önceki kararları önemli ancak proaktif ve kapsamlı bir çerçeve eksikliği artık daha görünür hâle geliyor. Avrupa’daki bu adımlar, hem medya ekosistemi hem kullanıcı tercihleri açısından Türkiye'nin de benzer bir düzenlemeyi gecikmeden hayata geçirmesi gerektiğini gösteriyor.”
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Eskişehir programı kapsamında basın mensuplarına yaptığı açıklamalarda hem ekonomik tabloyu hem de hükümetin siyaset anlayışını sert ifadelerle eleştirdi.
Özdağ, 2025 yılını “Türkiye için kabus gibi geçen bir yıl” olarak nitelendirirken, dar gelirli vatandaşların milli gelirden aldığı payın düşmesi, sanayi üretiminin gerilemesi ve tarımda yaşanan çözülmenin ülkeyi derinden sarstığını söyledi.
Özdağ, PKK terör örgütü ve Abdullah Öcalan ile yürütüldüğünü iddia ettiği görüşmelerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini hedef aldığını öne sürdü.
DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan’ın “Cumhuriyete ortak oluyoruz” sözlerini hatırlatan Özdağ, “Bu açıklama yürütülen sürecin ne olduğunu açıkça gösteriyor” dedi.
Özdağ ayrıca, Öcalan’ın İmralı’dan sızdığı öne sürülen notlarında “Lozan bitti” ifadesinin yer aldığını iddia ederek, “Bu söz, Türk milletine hakarettir” dedi. TBMM’de Öcalan’la görüntülü görüşme tartışmalarını da “Türk milletine yapılmış saygısızlık” olarak tanımladı.
Ekonomiye yönelik mesajlarında Özdağ, Türkiye’nin yanlış politikalar nedeniyle sanayisizleşme sürecine sürüklendiğini belirtti.
Özellikle tekstil sektöründeki çöküşü örnek gösteren Özdağ:
Geçen yıl 364 bin tekstil işçisinin işsiz kaldığını,
4,5–5 milyar dolarlık sermayenin Mısır’a taşındığını,
Kumaşların %80’inin artık ithal edildiğini
söyledi.
Hazır giyim sektöründen Abdullah Kiğılı’nın “altı ay içinde büyük çöküş yaşanacak” uyarısını hatırlatan Özdağ, “Artık sanayici yok olma tehdidiyle karşı karşıya” ifadelerini kullandı.
Özdağ, hükümetin terörle mücadele politikasının da çökmüş olduğunu belirterek, “PKK da silah bırakmadı, YPG de silah bırakmadı. Şimdi YPG ismini SDG yaparak meseleyi çözmeye çalışıyorlar. Bu milletin aklıyla alay etmektir.” dedi.
Ayrıca Suriye’nin kuzeyinde bir “PKKistan” kurulduğunu savundu ve Mahmur Kampı’ndan Türkiye’ye dönmesi gündeme gelen grupların “terör örgütünün parçası” olduğunu vurguladı.
Gazetecilerin madencilik sorularını yanıtlayan Özdağ, uluslararası şirketlerin Türkiye’de uyguladığı altın çıkarma yöntemlerinin “Afrika’da sömürü döneminin bir kopyası” olduğunu söyledi.
Erzincan İliç’te yaşanan çevre felaketini hatırlatan Özdağ, Kaz Dağları ve Kemaliye’deki faaliyetlerin de ciddi tehdit oluşturduğunu ifade etti.
Zafer Partisi’nin “madenleri ham madde olarak satmak değil, işleyebilecek teknolojiye sahip olmak” hedefinde olduğunu belirtti.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın “gençler evlenmiyor” açıklamasına tepki veren Özdağ, ekonomik koşullar nedeniyle gençlerin yuva kuramadığını söyledi.
Özdağ, “İktidarın çevresindekiler 3–4 yerden maaş alıyor. Aynı imkân gençlere verilse bakalım evlenmiyorlar mı?” ifadelerini kullandı.
Eskişehir’de Zafer Partisi’ne yeni katılımlar olduğunu vurgulayan Özdağ, partinin “Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliğini savunan tek parti” olduğunu söyledi.
“Cumhuriyetin kuruluş esaslarına inanan herkese kapımız açık” diyen Özdağ, partiye diğer partilerden de geçişlerin sürdüğünü belirtti.
İzmir’de yağışların mevsim normallerinin altında kalması, kentteki baraj doluluk oranlarını kritik seviyelere çekti. Su kaynaklarındaki hızlı düşüş nedeniyle 13 ilçede uygulanan gece su kesintileri, İZSU’nun kararıyla 30 Kasım’a kadar uzatıldı.
İZSU’nun açıklamasına göre, belirlenen mahallelerde kesintiler saat 23.00 ile 05.00 arasında sürecek. Bu uygulamanın, mevcut su rezervinin daha kontrollü kullanılabilmesi için zorunlu hâle geldiği belirtildi.
Kuraklığın etkisi kent genelinde açıkça görülüyor.
İZSU verilerine göre:
Ürkmez Barajı: %3,70 doluluk
Güzelhisar Barajı: %44,64 doluluk
Balçova Barajı: Kurudu
Alaçatı Kutlu Aktaş Barajı: Kurudu
Gördes Barajı: Kurudu
Uzmanlar, özellikle Ürkmez Barajı'ndaki seviyenin son yılların en düşük oranlarından biri olduğuna dikkat çekiyor.
Su kesintileri iki ayrı plan doğrultusunda uygulanacak.
Karşıyaka
Çiğli
Bayraklı
Menemen
Bornova
Gaziemir
Menderes
Karabağlar
Konak
Bornova (bazı mahalleler)
Balçova
Narlıdere
Güzelbahçe
Buca
Gaziemir (bazı mahalleler)
İZSU, vatandaşların kesinti gün ve saatlerini resmi web sitesi ve sosyal medya hesapları üzerinden takip etmeleri gerektiğini vurguladı.
Yetkililer, su kaynaklarındaki kritik seviyeye dikkat çekerek tüm İzmirlilere tasarruf çağrısı yaptı.
Özellikle:
uzun duşlardan kaçınılması,
gereksiz su tüketiminin önlenmesi,
evlerde akıntı yapan musluk ve rezervuarların kontrol edilmesi
gibi önlemlerin önemine dikkat çekildi.
Samsun Büyükşehir Belediyesi (SBB) Meclisi, 2026 yılı mali bütçesini görüşerek kabul etti. Yapılan toplantıda Büyükşehir Belediyesi’nin 2026 bütçesi 21 milyar 711 milyon TL olarak karara bağlandı. Böylece Samsun genelinde Büyükşehir ve 17 ilçe belediyesinin toplam bütçesi 38 milyar 690 milyon TL’ye ulaştı.
Meclis toplantısında 17 ilçe belediyesinin yeni yıl bütçeleri de netleşti. Buna göre ilçelerin 2026 yılı için belirlenen bütçe rakamları şöyle:
Atakum Belediyesi: 3 milyar 350 milyon TL
İlkadım Belediyesi: 2 milyar 873 milyon TL
Çarşamba Belediyesi: 1 milyar 957 milyon TL
Bafra Belediyesi: 1 milyar 885 milyon TL
Tekkeköy Belediyesi: 1 milyar 200 milyon TL
Canik Belediyesi: 1 milyar 150 milyon TL
Vezirköprü Belediyesi: 955 milyon TL
Terme Belediyesi: 850 milyon TL
Havza Belediyesi: 621 milyon TL
19 Mayıs Belediyesi: 395 milyon TL
Kavak Belediyesi: 337 milyon TL
Ladik Belediyesi: 333 milyon TL
Alaçam Belediyesi: 300 milyon TL
Salıpazarı Belediyesi: 225 milyon TL
Ayvacık Belediyesi: 200 milyon TL
Asarcık Belediyesi: 175 milyon TL
Yakakent Belediyesi: 170 milyon TL
Bütçelerin ana başlıklarda hangi yatırımlara yönlendirileceği ise belediyelerin önümüzdeki aylarda açıklayacağı stratejik planlar doğrultusunda netleşecek. 2026’da özellikle ulaşım, altyapı, çevre, sosyal hizmetler ve dijital dönüşüm projelerine ağırlık verilmesi bekleniyor.
Endonezya Savunma Bakanı Sjafrie Sjamsoeddin, ülkesinin savaşın ağır şekilde tahrip ettiği Gazze’de görev almak üzere 20 bin askeri hazır hâle getirdiğini açıkladı. Bu birliklerin özellikle sağlık hizmetleri ve yeniden inşa faaliyetlerine odaklanacağı belirtildi.
Dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahip ülkesi olan Endonezya, ABD’nin Gazze’de çok uluslu bir istikrar gücü oluşturma planı kapsamında temas kurduğu ülkeler arasında bulunuyor.
Reuters’ın aktardığı taslağa göre Washington; Gazze’nin silahsızlandırılması, sınır güvenliğinin sağlanması, sivillerin korunması, insani yardım dağıtımının güvence altına alınması ve kurulacak yeni Filistin polis gücüne destek verilmesi için geniş yetkiler içeren bir plan hazırladı.
Endonezya ise konuşlandırma zamanının, askerlerin yetki seviyesinin ve uluslararası güç yapısının hâlâ net olmadığını vurguluyor. Savunma Bakanı Sjamsoeddin, “En fazla 20.000 asker hazırladık ancak görevler ağırlıklı olarak sağlık ve inşaat alanında olacak. Gazze barış operasyonu için yeni kararları bekliyoruz.” dedi.
Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto’nun, Endonezya’yı ziyaret edecek Ürdün Kralı Abdullah ile birlikte ABD Başkanı Donald Trump’ın barış gücü girişimini ele alacağı bildirildi.
Prabowo daha önce BM Genel Kurulu’nda, BM kararı çıkması hâlinde Endonezya’nın Gazze’ye 20 bin veya daha fazla asker göndermeye hazır olduğunu açıklamıştı.
Dışişleri Bakanı Sugiono da barış gücü için BM Güvenlik Konseyi yetkisinin şart olduğunu hatırlattı.
İsrail ile diplomatik bağı olmayan Endonezya, uzun süredir iki devletli çözümü savunuyor ve Gazze’deki saldırıları sert şekilde kınayarak bölgeye insani yardım gönderiyor.
Buna karşın analistler, Prabowo’nun son dönemde daha dengeli bir dış politika dili kullandığını; BM’de yaptığı son konuşmada bağımsız Filistin devleti çağrısını yinelerken İsrail’in güvenliğinin de garanti altına alınması gerektiğini vurguladığını hatırlatıyor.
Samsun’da hava durumu adeta ters köşe yapıyor! Hafta sonundaki serin ve kapalı havanın ardından, kent pazartesiden itibaren bahar havasına geri dönecek. Meteoroloji verilerine göre sıcaklıklar iki gün içinde 10 derece birden yükselerek 22°C’ye kadar çıkacak.
Bugün (15 Kasım Cumartesi) Samsun 12°C civarında serin bir gün geçirirken, yarından itibaren hava belirgin şekilde ısınmaya başlayacak.
Gündüz: 17°C
Gece: 11°C
➡️ Isınma başlıyor!
Gündüz: 21°C
Gece: 15°C
➡️ Sıcaklık bir günde 4 derece artıyor!
Gündüz: 22°C
Gece: 15°C
➡️ Haftanın en sıcak günü!
Gündüz: 22°C
Gece: 15°C
➡️ Bahar havası devam ediyor.
Gündüz: 21°C
Gece: 12°C
➡️ Gündüz sıcak, gece serin.
Samsun’da gün içinde neredeyse yazı andıran sıcaklıklar yaşanacak olsa da gece ve gündüz arasındaki 10–12 derecelik fark sağlık açısından risk oluşturuyor. Uzmanlar; özellikle çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalığı olanların bu değişimlere karşı dikkatli olmasını öneriyor.
Gündüz ince kıyafetlerle rahat dolaşmak mümkün olacak ancak akşam dışarı çıkacakların yanına mutlaka bir hırka ya da mont alması tavsiye ediliyor.
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) ile Samsun İl Millî Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Aziz Atik Fen Lisesi (AAFL), öğrencilerin bilimsel ve kültürel gelişimine katkı sunacak önemli bir adım attı. Taraflar arasında bir yıllık eğitim iş birliği protokolü imzalandı.
Bu protokol, lise öğrencilerinin akademik üretime daha aktif katılımını sağlama ve onları üniversite atmosferiyle tanıştırma amacı taşıyor.
İş birliği, öğrencilerin hem bilimsel hem de teknolojik alanlarda gelişimini kapsayan geniş bir başlık seti içeriyor. Protokolde yer alan çalışmalar şöyle:
Hezarfen 3 Projesi kapsamında eğitim iş birliği
OMÜSEM ile sertifikasyon programları
Tıp Fakültesi ve Mühendislik Fakültesi ile ortak projeler
Start-Up girişimlerine yönelik destekler
IEEE Öğrenci Topluluğu ile iş birliği
OMÜ Uluslararası İlişkiler Birimi ile ortak çalışmalar
Bu içerikler, öğrencilerin bilimsel üretim süreçlerine dahil olmasını, yenilikçi düşünme becerilerini geliştirmesini ve ulusal–uluslararası etkinliklerde daha aktif yer almasını hedefliyor.
İmza törenine OMÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Çetin Kurnaz, Rektör Danışmanı Doç. Dr. Begüm Korunur Engiz, AAFL Müdürü Murat Boztepe ve Hezarfen Projesi Koordinatörü Sadullah Genç katıldı.
Protokol, Prof. Dr. Kurnaz ile Müdür Boztepe tarafından imza altına alındı.
Prof. Dr. Çetin Kurnaz, törende yaptığı konuşmada OMÜ’nün gençlere verdiği desteğin altını çizerek şu ifadeleri kullandı:
“Bu tür iş birlikleri, gençlerimizin potansiyelini ortaya çıkararak geleceğin bilim insanlarını, mühendislerini ve girişimcilerini yetiştirmemize katkı sunacaktır.”
Bu protokol ile Samsun’daki fen lisesi öğrencileri, üniversitenin akademik birimlerinde yürütülen projelerde yer alma, sertifikalı eğitimlere katılma ve araştırma süreçlerini yakından tanıma imkânı elde edecek.
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı (KKYDP) 2024–2025 başvuru döneminde Samsun’da fındık üreticilerini sevindiren önemli bir destek açıklandı. Program kapsamında Fındık Hasat Filesi projesiyle 63 yatırımcı, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hibe almaya hak kazandı.
Toplam proje bütçesi 17.589.293,20 TL olarak açıklanırken, yatırımcılara sağlanan hibe tutarı 8.794.646,49 TL oldu.
Samsun İl Tarım ve Orman Müdürü Kemal Yılmaz, destek programının önemine dikkat çekerek şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bakanlığımızın Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen KKYDP; kırsalda gelir düzeyinin artırılması, tarımsal üretimle sanayi entegrasyonunun güçlendirilmesi ve küçük, orta ölçekli aile işletmelerinin desteklenmesi açısından büyük önem taşıyor. Aynı zamanda tarımsal faaliyetlerde kullanılan yeni teknolojilerin üretici tarafından yaygınlaşmasına da katkı sağlıyor.”
Destek verilen Fındık Hasat Filesi, fındığın toprakla temasını önleyerek ürün kalitesini artırıyor, hasat süresini kısaltarak zaman ve iş gücü tasarrufu sağlıyor, aynı zamanda verimliliği yükseltiyor.
Yılmaz, “Üreticimizin yanındayız ve her zaman yanında olmaya devam edeceğiz.” diyerek hibe programlarının sürdüğünü, bilgi almak isteyen üreticilerin Tarım ve Orman İl Müdürlüğü Kırsal Kalkınma ve Örgütlenme Şube Müdürlüğüne başvurabileceğini söyledi.
İl Müdürü Yılmaz, yatırımların Samsun tarımına, bölge üreticilerine ve ülke ekonomisine hayırlı olmasını temenni ederek sözlerini noktaladı.
Samsun’un Canik ilçesinde belediye, gençlerin ve yetişkinlerin dil öğrenme imkânlarını genişletmek için kapsamlı bir ücretsiz İngilizce eğitim programı başlattı. Canik Belediyesi; yapay zekâ, KPSS, robotik kodlama, akademi sınavları ve siber güvenlik gibi alanlarda sunduğu eğitimlere şimdi de üç kademeden oluşan İngilizce kurslarını ekledi.
Program kapsamında bir günde süper İngilizce, yoğunlaştırılmış İngilizce ve YDT İngilizce olmak üzere üç ayrı eğitim modeli sunulacak.
Canik Halk Kütüphanesi ve Etüt Merkezi’nde düzenlenecek kurslar, deneyimli eğitmenler tarafından interaktif uygulamalarla desteklenecek. Katılımcılar, telaffuz pratikleri, görsel hafıza teknikleri ve uygulamalı etkinlikler sayesinde hızlı öğrenme fırsatı bulacak.
Ücretsiz İngilizce kursu için başvurular devam ediyor ve son başvuru tarihi 30 Kasım 2025 olarak açıklandı.
Programın başlangıç tarihleri ise şöyle:
Yoğunlaştırılmış İngilizce: 1 Aralık 2025
YDT İngilizce: 3 Aralık 2025
Bir Günde Süper İngilizce: 7 Aralık 2025
Eğitimlerle ilgili tüm detaylara; Canik Belediye Başkanı İbrahim Sandıkçı’nın paylaşımlarından, belediyenin sosyal medya hesaplarından ve 444 55 90 (dahili 515) numaralı Çözüm Merkezi’nden ulaşılabiliyor.
Tarihçi Murat Bardakçı, son günlerde gündeme gelen “milli yas ilan edilmeli” tartışmalarına ilişkin dikkat çeken bir değerlendirme yaptı. Bardakçı, Osmanlı’dan günümüze Türk devlet geleneğinde şehitler için matem ilan edilmediğini hatırlatarak, bunun kültürel ve dini temellerine işaret etti.
Bardakçı, açıklamasında şehitliği İslam inancındaki karşılığıyla hatırlattı.
Şehadetin ulaşılabilecek en yüksek manevi makam olduğunu belirten Bardakçı, bu nedenle tarih boyunca şehitler ardından yas tutulmadığını, aksine onur ve gurur duyulduğunu vurguladı.
Bardakçı, tartışmanın politik zeminde hızla büyümesine de gönderme yaparak, bazı siyasetçilerin konuyu bilgi ve gelenek ekseninden uzak şekilde değerlendirdiğini söyledi.
Türkiye’nin, “Aklına geleni hemen söyleyen değil; geçmişi bilen ve düşünerek konuşan politikalara” ihtiyaç duyduğunu belirtti.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Türkiye genelinde 22 ilde düzenlenen “Orkinos Bulut-2” operasyonunda ulusal ve uluslararası uyuşturucu ticareti yapan beş ayrı organize suç örgütünün hedef alındığını duyurdu. Operasyonda örgüt elebaşları F.K., A.M.G. ve V.G.’nin de aralarında bulunduğu 138 üst düzey şüpheli yakalandı.
Emniyet Genel Müdürlüğü ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı koordinesinde yürütülen çalışma; İstanbul merkezli olarak Adana, Ağrı, Aksaray, Ankara, Artvin, Bingöl, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, Hakkari, Kars, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Sakarya, Şanlıurfa, Tekirdağ, Tokat ve Van’da eş zamanlı olarak gerçekleştirildi.
Operasyonun, EGM Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığı ile İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğü’nün 5 aylık teknik ve fiziki takip çalışmaları sonucu planlandığı belirtildi.
Operasyon öncesinde Hollanda, İran, Estonya, Slovenya, Azerbaycan, Kırgızistan, Yunanistan, Panama, Birleşik Krallık, Belçika ve Bulgaristan’ın güvenlik birimleriyle kapsamlı bilgi ve belge paylaşımı yapıldı.
Uluslararası uyuşturucu trafiğinde rol oynayan örgütlerin Türkiye bağlantıları ortaya çıkarıldı.
Soruşturma kapsamında şüphelilerin, Türkiye ve yurt dışında ele geçirilen toplam 18 ton 129 kilogram uyuşturucu ve uyarıcı madde ile 1 milyon 290 bin adet uyarıcı haptan sorumlu oldukları tespit edildi.
Örgütlerin “suç işlemek amacıyla örgüt kurma”, “uyuşturucu madde ticareti” ve “suçtan elde edilen mal varlığı değerlerini aklama” suçlarını sistematik şekilde işledikleri belirlendi.

MASAK’ın raporlarına göre suç örgütlerine ait olduğu belirlenen:
647 taşınmaz,
186 araç,
1 holding,
113 şirket,
1 kuru yük gemisi,
banka hesapları ve diğer varlıklar
dahil olmak üzere toplam 15 milyar TL değerinde mal varlığına el konuldu.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya operasyonla ilgili yaptığı açıklamada, “Uyuşturucu insanlığın en büyük düşmanı. Buna cüret eden zehir tacirleriyle mücadelemiz hem ülkemiz hem insanlık adına kararlılıkla sürecek.” sözleriyle mesaj verdi.
İstanbul Fatih’te mide bulantısı ve kusma şikayetleriyle hastaneye kaldırılan aileden art arda kötü haberler geldi. Çocuklar Kadir Muhammet (6) ve Masal (3) hayatını kaybederken, yoğun bakımda tedavi gören anne Çiğdem Böcek de sabah saatlerinde yaşamını yitirdi.
Ailenin ölümü üzerine başlatılan soruşturma genişletildi.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekipleri, Böcek ailesinin İstanbul’da yemek yediği işletmeleri mercek altına aldı.
Ailenin tüketim yaptığı midyeci, kokoreççi ve lokumcu olmak üzere üç kişi gözaltına alınarak işlemleri için emniyete götürüldü.
Soruşturmanın multidisipliner şekilde yürütüldüğü, şüphelilerin ifadelerinin alınmaya devam ettiği belirtildi.
Yapılan incelemelere göre Servet ve Çiğdem Böcek çifti, çocuklarıyla birlikte 9 Kasım’da Almanya’dan İstanbul’a geldi ve Fatih’teki bir otelde konaklamaya başladı.
Polis, ailenin 11 Kasım’da Ortaköy’de bir seyyar satıcıdan midye aldığı ve ardından bir restoranda yemek yediğini belirledi.
Şikayetler aynı gün başladı; aile ertesi gün hastaneye gidip tedavi gördü ve taburcu edilerek tekrar otele döndü.
Odaya dönen ailede durum kötüleşti. Anne Çiğdem Böcek, küçük kızının hareketsiz yattığını görünce acil yardım istedi.
Tüm aile bireyleri yeniden hastaneye kaldırıldı; ancak iki çocuk kurtarılamadı. Anne de bugün yaşamını yitirdi. Baba Servet Böcek’in yoğun bakım tedavisinin devam ettiği bildiriliyor.
Olayın ardından İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, işletmeler ve tüketilen gıdalarla ilgili geniş kapsamlı bir soruşturma başlattı.
Ailenin yemek yediği restoran mühürlenirken, gıda numunelerinin incelenmesi için çalışma başlatıldı.
Samsun’daki OMÜ Vakfı Koleji’nde 7 Kasım Cuma günü verilen öğle yemeğinde hamburger tüketen bazı öğrencilerin rahatsızlandığı iddiası üzerine aileler ve kamuoyunda merak oluşmuştu. 725 öğrencinin yemek yediği okulda yalnızca 5 öğrencinin hafif şikâyetlerle kontrol amaçlı hastaneye başvurduğu belirtildi.
İddiaların ardından Atakum İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ekipleri ile emniyet personeli, gece 02.30’da okula giderek mutfak, depo ve hijyen alanlarında kapsamlı bir inceleme yaptı.
Denetim tutanaklarına göre okul mutfağında herhangi bir uygunsuzluk, hijyen ihlali veya gıda güvenliği riski tespit edilmedi.
Öğle yemeğinde kullanılan hamburger ve diğer gıda ürünlerinden numune alınarak Samsun Gıda Kontrol Laboratuvarı’na gönderildi. Yapılan analizler, 12 Kasım 2025 tarihinde okul yönetimine teslim edildi.
Laboratuvar raporlarında, söz konusu hamburger ve diğer gıda maddelerinin Türk Gıda Kodeksi’ne tamamen uygun olduğu açıklandı. Böylece yemek kaynaklı zehirlenme iddiaları resmî olarak doğrulanmadı.
Okul yönetimi, sonucunda temiz çıkan numunelerin kamuoyuna açıklanmasıyla birlikte yayılan haberlerin gerçeği yansıtmadığının ortaya çıktığını belirtti.
Yönetim, yaşanan sürecin “okulun marka değerini zedelemeye yönelik kasıtlı girişimler olabileceğini” ifade ederek olayın titizlikle takip edildiğini açıkladı.
Yetkililer, yaşanan olay sonrası denetim sıklığının artırılacağını, OMÜ Vakfı Koleji’nin hijyen ve gıda güvenliği standartlarından ödün vermeyeceğini vurguladı. Okulun kalite ve güvenlik protokollerinin en yüksek seviyede uygulanmaya devam edeceği duyuruldu.

Türkiye’de milyonlarca kişinin kullandığı yemek sipariş uygulamaları, son dönemde işletmelerden aldığı yüksek komisyon oranlarıyla büyük tartışma yaratıyor. Hem kullanıcılar hem restoran sahipleri fiyatların uçuşundan şikâyet ederken, sektör temsilcileri komisyonların %50’ye kadar çıktığını belirterek acil düzenleme çağrısı yaptı.
Türkiye Restoran ve Turizm Derneği (TÜRES), komisyonların kontrolsüz artmasının hem küçük işletmeleri batma noktasına getirdiğini hem de fiyatları şişirerek suni gıda enflasyonu yarattığını açıkladı.
TÜRES Başkanı Ramazan Bingöl, bazı platformlarda komisyonların tüm kesintilerle birlikte neredeyse %50’ye ulaştığını belirterek şöyle konuştu:
“1.000 TL’lik siparişte platformlar 500 TL’ye ortak oluyor. Bu kaybı restoran fiyatlara yansıtmak zorunda kalıyor. Sonuçta tüketici daha pahalı yemekle karşılaşıyor.”
TÜRES’e göre komisyon oranlarının düşürülmesi halinde fiyatların geri çekilmesi kaçınılmaz:
Komisyon düşerse menü fiyatları en az %10 geriler
Daha yüksek düşüş ihtimali bile var
Şu anki oranlar küçük işletmeleri ayakta duramaz hale getiriyor
Derneğe göre işletmelerin çoğu, “çok sipariş alıyorum” sanıp kazançlı görünüyor ancak muhasebe yaptıklarında büyük zarar yaşadıklarını fark ediyor.
TÜRES, platformların restoranlara görünürlük için zorunlu indirim uygulattığını da vurguluyor.
İndirim yapmayan işletmeler uygulamalarda arka sıralara düşüyor ve sipariş alamaz hale geliyor. Bu durum özellikle küçük işletmeleri ağır şekilde etkiliyor.
Dernek açıklamasında, zincir restoranların platformlarla daha avantajlı anlaşmalar yaptığını, en yüksek komisyon yükünün küçük işletmelerin sırtında olduğunu belirtti.
Düzenli muhasebe tutulmadığında birçok küçük işletme doğrudan batma riskiyle karşı karşıya kalıyor.
TÜRES, komisyonlara tıpkı yemek kartlarında olduğu gibi Bakanlık tarafından üst sınır getirilmesini istiyor.
Geçmişte yemek kartlarının %12–14 seviyesindeki komisyonlarının %6’ya düşürüldüğünü hatırlatarak benzer bir düzenlemenin acilen gerekli olduğunu savunuyor.
TÜRES, kar amacı gütmeyen yeni bir online sipariş sistemi üzerinde çalıştıklarını duyurdu.
Kurulması planlanan platformun özellikleri:
Komisyonlar minimum seviyede olacak
İşletme maliyetini karşılamaya yetecek kadar kesinti yapılacak
Zorunlu kurye sistemi olmayacak
Restoranlar ister kendi kuryesini kullanabilecek ister platform kuryesini
Derneğe göre amaç, sektörün üzerindeki baskıyı azaltmak ve işletmelere nefes aldırmak.
Türkiye’de trafiğe kayıtlı motosiklet sayısı her geçen yıl büyük bir ivme kazanırken, bu artış beraberinde yeni düzenlemeleri de gündeme getiriyor. Hem ekonomik kriz hem de büyükşehirlerde bitmeyen trafik, vatandaşları iki tekerlekli araçlara yöneltmiş durumda.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın açıkladığı ve 2024 yılının şubat ayında TBMM’den geçen düzenlemeyle, B sınıfı ehliyet sahipleri yeterlilik sınavını geçmeleri şartıyla 125 cc’ye kadar motosiklet kullanabilir hale geldi.
Bu karar özellikle şehir içi ulaşımda yaygın kullanılan 50–125 cc arası motosikletlere olan talebi ciddi ölçüde artırdı.
Son bir yıldır Meclis’te tartışılan Trafik Eylem Planı için uzlaşma sağlanamazken, kulislerde önemli bir iddia dolaşıyor:
125 cc sınırının genişletilmesi.
Buna göre, B sınıfı ehliyet sahiplerine tanınan muafiyet hakkının:
150 cc
200 cc
250 cc
aralığındaki motosikletleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi üzerinde çalışma yapıldığı öne sürülüyor.
Vatandaşların büyük bölümü, yüksek enflasyon ve otomobil fiyatlarındaki uçuş nedeniyle motosiklet kullanımının kolaylaştırılmasını destekliyor.
Düşük yakıt tüketimi, düşük bakım masrafı ve trafikte pratik ulaşım sunması nedeniyle motosikletler özellikle büyükşehirlerde önemli bir alternatif haline gelmiş durumda.
Birçok kullanıcıya göre:
Motosiklet kullanımı arttıkça trafik rahatlayacak,
Hem ekonomik hem de hızlı ulaşım mümkün olacak,
Devletin bu yöndeki düzenlemeleri ulaşımı daha sürdürülebilir kılacak.
Öte yandan, motosiklet sayısındaki hızlı artışı eleştiren önemli bir kesim de bulunuyor.
Bazı kullanıcılar Türkiye’de motosiklet kullanımındaki patlamanın, ekonomik zorlukların yarattığı bir sonuç olduğunu ve “Hindistanlaşma” etkisi yarattığını savunuyor.
Bu kesime göre:
Gelişmiş ülkelerde motosiklet kullanımı bu denli yaygın değil,
Çözüm motosikleti artırmak değil, otomobile erişimi kolaylaştırmak,
“Hurda teşviki” gibi uygulamalar yeniden devreye alınmalı,
Trafik güvenliği motosiklet yoğunluğuyla birlikte daha fazla risk altına giriyor.
Tartışmalar devam ederken, hem kamuoyu hem sektör temsilcileri hem de uzmanlar gözlerini İçişleri Bakanlığı’ndan gelecek yeni açıklamalara çevirmiş durumda.
Önümüzdeki günlerde B sınıfı ehliyetle daha yüksek cc’li motosiklet kullanımının resmileşip resmileşmeyeceği netleşecek.
Hazine ve Maliye Bakanlığı, vergide etkinliği artırmak için 2025 boyunca kapsamlı bir denetim süreci yürüttü. Bu yılın 10 aylık döneminde yaklaşık 50 bin mükellef incelemeye alındı. Tespit edilen ihlaller sonucunda önerilen vergi ve ceza tutarı 220 milyar lirayı aştı.
Kayıt dışılıkla mücadeleyi güçlendirmek amacıyla artırımlı cezalar devreye alınırken; usulsüzlük cezaları da yükseltildi. Akaryakıt sektöründeki kayıt dışılığı azaltmak için Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi bu yıl uygulanmaya başlandı.
Vergi incelemelerinde büyük veri, çok kaynaklı analizler ve yapay zekâ destekli risk tespit sistemleri kullanıldı. 2025’te hayata geçirilen e-İnceleme Sistemi, denetimlerin dijital, güvenli ve hızlı şekilde tamamlanmasını sağladı.
Bu çerçevede 83 bin izaha davet işlemi gerçekleştirilirken, buradan 6 milyar liralık vergi tahakkuku oluştu.
Belge düzeni ve KDV oranları için 2024’te 1 milyon 125 bin, 2025’in ilk 9 ayında ise 1 milyon 110 bin saha denetimi yapıldı.
Hasılat tespiti uygulaması kapsamında yılın 9 ayında 253 bin denetim gerçekleştirildi.
Geçen yıl başlayan Beyanname Gözetim Programı ile 40 bin mükellef mercek altına alınmış, bunların 17 bin 437’si matrahlarını toplam 32 milyar lira artırmıştı.
“Yüksek Gelir Grupları Gözetim ve Uyum Programı” sayesinde, daha önce gelir bildirmeyen 10 bin şirket ortağı riskli mükellef olarak belirlendi. Bu kişilerden 2 bin 843’ü, toplam 15 milyar lira matrah artışı yaptı.
Gayrimenkullerde gerçek alım satım bedellerinin belirlenmesi için Mekânsal Veri Analizi Programı devreye alındı. Son 6 ayda mükellefler tarafından 1,2 milyar lira ilave harç beyan edilerek ödendi.
2024 yılına ait kira, ücret, menkul sermaye iradı ve diğer kazançlara ilişkin beyanname sayısı %24 artarak 2 milyon 248 bine ulaştı. Hesaplanan vergi ise iki katına çıktı.
Bu yıl 473 bin mükellef ilk kez beyanname verirken, gayrimenkul sermaye iradı mükellef sayısı 2022’deki 2,25 milyon seviyesinden yükselerek 2025 Eylül itibarıyla 3,2 milyona çıktı.
Ticari, zirai ve serbest meslek kazancı mükelleflerinden alınan beyanname sayısı 2,7 milyonun üzerine çıkarken, beyan edilen vergi tutarı %90 artışla 143,7 milyar liraya ulaştı.
Bakanlık, vergi incelemelerinde mükellef haklarını güçlendirmek amacıyla denetim standartlarına ilişkin çalışmaları tamamladı. Yeni standartların önümüzdeki günlerde yayımlanması bekleniyor.